BEN KİMİM?
Bir
sinema salonu gibi insanın zihni adeta. Bazen çok çeşitli sinemalar oluyor bazen
çok az. Bazen çok kaliteli filmler sergileniyor, bazen kalitesi düşük vasat senaryolardan
fırlıyor filmler. Oyunculara rollerini zihin veriyor. Kendi kendisi de
kendisine bir oyuncu olan zihnin. Kendi kendinin farkına vardığında zihin! İşte bunu kelimeye dökmek çok zor. Oysa zihin
kelimelerle sadece bazen oynuyor ve oynatıyor rollerini. Nice sessiz sinemanın,
sözcüklere boğulan filmlerden kaliteli olduğunu düşünmek gerekiyor. Nice sessiz
dakikaların kelimelerden daha değerli olduğunu bilmek...
Şimdi gözlerini kapat ve kürek
vursun kabuklarına zihnin, bedenin başka bir beden gibi algılasın kendisini ve
sonra kendisi oluversin. Zihnin atlasın kendinden öteye ve sonra girsin
kendinden kendine. Saniyeler alır bazı insanlar için bu işlem bazıları için
saatler, günler geceler. Yıllar, ömürler...
Tüm bolluğun içinde olduğu bir
boşluk, boşluğun içinde patlamaya hazır bir potansiyel bolluk. Senin senden bir
kez olsun çok uzaklara gidebilmen, gitmek için yolları bile yol edinmemen...
Bana kim olduğumu soruyorlar. Ben senim çoğu kez, sende bensin. Çoğu kez de ne
sen bensin, ne ben sen. Benim ben olabilmek için önce sen olmam lazımmış belki
de, sen olmamam nihayetinde.
Her seferinde yeni bir başlangıç,
her başlangıç bir son... Başlangıç ve son bile ben değilken bir bakmışım kendim
olmuş nihayetinde. Çünkü başlangıç ta benim, sonda... Sonun her yeni bir
başlangıç olduğu noktada duruyorum ve soruyorum "ben kimim" diye. Kelimelerde
tüm sonların başladığı yerdeyim. Kelimelerin ulaşamadığı yerde ise her yerde. Ben
benden ötede, öte bile bende saklı nihayetinde. Böyle bir döngü… Öyle bir döngü
ki, kendisi bile döngünün içinde. Benin ve benden ötenin ezeli ve ebedi dönüşü
saklı özüm de. Özüm ise tüm dönüşte… Ezeli ve Ebedi Döngü de!
Ben kimim diye sorarak toplumun bize biçtiği rollerin yani, kendi öznelliğimizin dışındaki durum ve nedenlere karşı bağımlılığımız azalacak mı, azalır mı?
YanıtlaSilBir sudayız ve suyun içindeki herşeyle beraberiz. Toplumsal roller olabilir ve toplumdan öte doğanın kişiyi rastgele attığı bir yerde olabiliriz. Tümle beraber olabilirken, tümün farkında da olmak gerekir. Suya kendini kaptırmamak, ne yaptığını deneyimlemek ve deneyimlediğini anlayabilmek birbirinden çok çığır açan farklı şeylerdir. Ama tüm farkılığın içerisinde tamamen kendini topluma kaptırmak ve ben kimim sorusunu hiç sormamak, büyük bir sorun. Nice insan inandıkları dinin içinde, toplumsal ahlakın içinde ya da siyasetin içinde tek teklerin içinden çıkıp bütünü göremiyor. Çoğunluk büyük ihtimalle de göremeyecek. Görenler tüm toplumsallığın içinde, o toplumsallık içinden yok edici olmadan kendini yaratabilmeli. Yok etmemeli ama gerekirse yıkmalı ve yeniden inşa etmeli. Freud 'un gittiği yoldan gidersek, bilinç altına yada ondan daha ötede Lacan'dan hareketle bilinçdışına yönelip kendisinin parçalanmış benliğini tamamlaması gerekir. ve toplumsal sıkıntının nedeni kişiyi parçalamak olarak görülebilir...
YanıtlaSil