Cihat Özkan
Platon’un Devlet adlı yapıtında bir mağara alegorisi vardır. Mağaranın içerisinde insanlar zincire vurulmuştur. İnsanların ardında eşyalar ve eşyaların az ötesinde yanan bir ateş bulunmaktadır. Ateşin ışığı eşyalara vurur ve eşyaların gölgesi insanların önüne düşer. İnsanlar bu gölgelerin gerçek şeyler olduğuna inanırlar. Ta ki aralarından birisinin zincirleri kırılana dek! İnsanlardan birinin zincirleri kırılır ve bu insan mağaranın dışına çıkar. Önce güneşin ışığından dolayı gözleri kamaşır; sonra ışığa gözleri alıştıkça dışarıdaki nesneleri görmeye başlar. İşte o anda içerideki gölgeler misali ışıktaki şeylerin birer görünüş olduğunu düşünür. Görünüşlerin ardında ise görünmeyen gerçeklik bulunur. Antik filozoflardan miras aldığı fenomen, numen, kendi başına şey, gerçeklik ve görünüş kavramlarına yeni anlamlar yükleyerek ele kendi felsefesini ortaya koyan Immanuel Kant ise bir yandan kendi başına şeylerin varlığına işaret eder diğer taraftan onların birer modu olan görünüşlere. Görünüşler sahte yanılsamalar değildir onların gerçekliği göz ardı edilemez. Diğer taraftan görünüşler bir şeyin görünüşü olmak zorundadır. Epistemolojik kanıt getirilemese bile varsayımsal durum bunu şart koşar. İşte bu noktada her şey bir yanıyla fenomenal diğer yanıyla numenal bir boyuta sahip olan öznenin rolü önemlidir. Özne bağlamında Ben’in varlığı zorunlu olarak varsayılmalıdır. Aksi halde her şey yok olur ve hiçbir şey hakkında konuşulamaz. Oysa özne bağlamında bir Ben’in varlığıyla hem fenomenal hem de numenal olanın bahsi mümkün kılınmış olunur. En azından insan türü için bu tür bir varsayımsal yaklaşım paradoksal bir zorunluluk taşır. Bu bağlamda düşünüldüğünde mağaranın dışarısı kadar derinliğininde bir gerçekliğe sahip olduğu ortaya çıkar. O halde içeriye ve dışarıya olmak üzere çift yönlü olan bir -Meriç Bilgiç’in adlandırmasıyla- varoluş paradoksu söz konusudur. İşte bu paradoksallığın özünü oluşturan şey Fredrich Nietzsche’in güç istencidir. Paradoksaldır; zira gücü istememe de bir güç gerektirir. Albert Camus’nün perspektifinden bakıldığında sürekli bir başkaldırı! İşte Cihat Özkan’a kendisini temsil edecek sembolü oluşturmada ışık tutan şey budur! Ortadaki “C” Cihat’ı ve onun özne bağlamında Ben ile ilişkisini simgeler. Etrafındaki güneş genel anlamıyla felsefeye işaret eder. Dış çeperdeki ve iç çeperdeki doğa figürleri ise şamanizmin, doğanın ve bu dünyanın olumlamasının, bu dünyayı öteye itmemenin ve yaşamı olumlayıp ona ‘evet’ diyebilmenin ruhunu yansıtır. (Genel olarak Cihat Özkan’ın kendisine simge olarak seçtiği sembolün anlamı aktarılmaya çalışılmıştır. Ayrıca Cihat Özkan burada öncüleri olan J.R.R. Tolkien ve Robert Jordan’a da müteşekkirdir.)
#cihatözkan #felsefe #yazar #şair #symbol
Çok güzel çok anlamlı. Robert Jordan'ı bilemiyorum ama Tolkien'in evreninin simgesi gibi olmuş. Tebrikler. Peki eser olarak da hazırladığınız bir şeyler var mı?
YanıtlaSil