Kayıtlar

DİĞER YAZARLARDAN ESERLER etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

ÖMER HAYYAM'DAN CENNET-İ ALA KERHANE MİDİR?

Resim
  'Irmaklarından şaraplar akacak' diyorsun Cennet-i alâ meyhane midir? 'Her mümin'e iki huri' diyorsun Cennet-i alâ kerhane midir?   Tanrı bize cennette vaat ettiği şarabı Niçin haram etsin bu dünyada, akla sığar mı? Bir sarhoş arap, devesini vurmuş hamza'nın Peygamber de yasak etmiş arap'a şarabı   Beni özene bezene yaratan kim? sen Ne yapacağımı da yazmışsın önceden Demek günah işleten de sensin bana O zaman nedir o cennet cehennem?   Kim senin 'yasa'nı çiğnemedi ki söyle? Günahsız bir ömrün ne tadı kalır söyle. Yaptığım kötülüğü kötülükle ödetirsen eğer Seninle benim aramda ne fark kalır ki söyle   Tanrı bizi çamurdan yarattığında Biliyordu bu dünyada ne işimiz olacak İşlediğim günahlar hep onun emriyledir O halde cehennemde beni niçin yakacak?   İsyan edip karşında duracağım, neredesin? Karanlığı, ışığa yoracağım, neredesin? İbadete karşılık cenneti alacaksam 'Bağış mı ticaret mi' di

MEVLANA CEALEDDİN-İ RUMİ'DEN DEFTER-İ KEBİR

Resim
  Aya öfkelenmişim ben, işte böyle kapkaranlık bir gece olmuşum. Padişaha kızmışım, çırılçıplak bir yoksul olmuşum. Güzeller sultanı gel demiş, evine çağırmış beni. Ben bir yolunu bulmuşum, yola baş kaldırmışım. Sevgilim baş çeker, naz ederse, gamlara atar, kararsız korsa beni, bir kez olsun ah demem, inad için. “Ah”a da kızmışım ben. Bir bakarsın altınla aldatırlar beni o. Bir bakarsın şanla şerefle aldatırlar beni. Oysa altın falan istemiş değilim ondan, şanla şerefe hele çoktan boş vermişim. Ben bir demirim, mıknatıstan kaçıyorum. Bir saman çöpüyüm ben, mıknatıslara yan çizmişim. Ben öyle bir zerreyim ki, bütün âleme isyan etmişim. Havaya, toprağa isyan etmişim, Ateşe, suya isyan etmişim. Altı yöne isyan etmişim. Beş duyuya isyan etmişim. Altı yön de neymiş, beş duygu da ne? Ben öyle bir zerreyim ki, bir olan Allah'a isyan etmişim. Sen bu söze dayanamazsın, çünkü suyun dışındasın. Şems'e benzediği için ben, Güneş’e bile isyan etmişim. (...)

KHAMOS'UN KELEPÇESİ

Resim
  [*] Boşverimsi bir boşluğun İçinde Yaşar kaygı kurgusu Bin bir karakterden minnet Bir geceden asalet bekler Sorsan her zaman masum Konuşsan çözülemeyen düğüm Her sorunun ardında Bir soru işareti Kiminin elinde gerçekler Kiminin dilinde kelepçeler Suçluluğu örten temiz elbiseler Hükmüne mahkûm olmuş beyinler Boşluğun kaderinde Çürümeye terk edilmiş Pembe hikayeler Şimdi artık olmalı Evrenin çanı çalmalı Boşluğun sesi susmalı Kötülüklerin toplamı İyiliklerden çıkarılmalı Şair: Ayşe YALMAN [*] İlk aşamada eserime herhangi bir isim bulamadım. Eseri kendi sitesinde yayınlayacak olan arkadaşım Cihat ÖZKAN’a gönderdiğimde eserimi okuyan arkadaşım ona Khamos'un Kelepçesi adını vermeyi istedi. Bana bunun uygun olup olmadığını sorduğunda açıkçası ismin önce ne anlama geldiğini bana anlatır mısın demekten kendimi alıkoyamadım. Arkadaşım Sayın Özkan bana Khamos’u kendisi şiiri okuyunca içinden gelerek Xάος ve κόσμος kavramlarının birleşimind

SEVDA

Resim
  Sevebilirim diyordu manasızca bakışların ardında Sevmesine engel olanların kalabalığına inat Sevgi nedire sığdırabilirdi binlerce anlam Çünkü bilirdi sevgisizliğin tanımını Kötü bir ruhun tanıklığına şahitlik etmişti çünkü hep kulakları Ayakları gitmek istediği yerlerden yoksun bırakılmış Belki bir gün diye adım atılmamış duygular Korkuları, kaygılar olmuş Silahı, ilaçlar Sevebilirdi oysaki Durmadan bunu haykıran donuk siluetinin altına Koymasaydı eğer geçmişinin adına, şimdiyi Öğretilebilir olsaydı sevgi Elleri bir öğretmen olabilirdi Zeki avuç içleri tüm eksikliği toplar Sevgiyi anlatabilirdi Sevebilirdi Şair: Ayşe YALMAN Tablo: Łukasz Jabłoński

BİR OZANIN SAZINDAN…

Resim
“Önce yok ol,   Ol ki özün ancak kendi elinden olabilsin. Sonra var ol, Ol ki varlığın yüceliği gözlerini daha yakmadan kör etsin. Hakikat, yalnız lodosla gelen yağmur damlalarıyla biriksin, Sonra birden boşalsın sağanak gibi tüm aynılığın dehşetine. Bir ben, bir ruh soyunsun, Sudan bir balık, buluttan bir nem olana kadar… Nemin yalnız senin olsun, Yağmak istediğinde yağdır, Şimşekler bile çaktır, Dar semtlerin yüzsüz kalabalığına… Kurakta bile başına fındık kadar doluları düşür, Düşür ki varoluşun asil Bir o kadar kibirli heybetini yerle bir etsin. Sana daima haddini bildirecek bir boşluğun, Ölümü arzulayan tutsaklığın Ve gözleri dolu dolu yağan hiçliğin olsun...” … "Can kusar, yüreğin içi bulanır. Peki ya aklın, aklında kafası karışır. Sonra tekrar düzelir bu böyledir. Çizgileriyle ve kıvrımlarıyla övünen beyin, kargaşayı düzelterek işine koyulur. Lakin yüreğin nedensiz titremesine neden olan bir koku, bir ses ya da temas edilmiş her ne vars

GÜVEN TAŞLARI

Resim
  Güven, güven, güven! Nedir bu saçma söylem? İçinde duyduğun cesaret midir, bir vazgeçiş mi? Amaçsız bir gülüş mü bakış mı? Yoksa annenin sıcak bir gülümsemesi Bir dostun dokunuşu, içten bir sarılma Göz yaşını silmesi mi? İnsan ilk kime koşulsuz güvenir, en yakınındakilere mi? Kimden en kötü darbeyi yer, ne için bütün güveni yıkılır- -darmadağın olur o koskoca güven Kim için, ne için, neden! İşte cevabı bilinmeyen Boşluğu bizim doldurduğumuz iğrenç bir anlamsızlık- -saçmalık, karşıya ulaşmayan bir söylem Yoksa bir güzellik mi bizi var eden! Söyle bana üstat, anlat da çözülsün bu sır.   Şair: Nurbanu AYTÜRK Kaynak: Şiir Treni, Derleyen: Melis BEKTAŞ, Hestia Yayınları, Antalya: 2023.

GÖKYÜZÜ, YERYÜZÜ, SEN İLE BEN

Resim
  Gökyüzüm, denizim ayrılamaz ikilim Yansıtır seni bana gökyüzü Gökyüzüne baktığımda seni görürüm Sana ulaşabilmek için uçmaya yürürüm   Yağmur damlaları gibi yağsam kafana Islanıp ta açmasan şemsiyeni yağmurda Bir ıslanıp bir kuruyup bir biz olsak Birbirimizi tamamlasak bu dünyada   Şair: Saruhan Özkan

DİLSİZ ÇIĞLIKLAR

Resim
  Buz gibi olmuştu gökyüzü Sabahları esirgiyordu artık gün yüzünü Yelkovanın titreyen bacakları İlerlemiyordu Yorgundu bulutlar gözyaşı dökmekten Anlam anlam aramaktan Korkular korku aramaktan Sorular soruları yaratmaktan Zihin bitkin düşmüştü yaşamaktan Tak tak çalıyordu işte kalp kapıyı Biliyordu yine bir günün daha başladığını Her şey bu kadar son iken Nasıl gülebiliyordu insanların suratları Sarhoş gibi oldu tüm olgular Vücuda ihtiyaçmış hormon dedikleri yabancılar Beyaz Hırkalı bir bilgin Ondan diyor hücrelerine Dünya denen yer bir sahtekâr Umutlar sıkışmış duvar arasına İlaçlar arar olmuş mutlulukları Bir hastane koridorunda Bekler durur atacak kan damarını Açılmasın karanlık kapılar Konuşmasın saygısız ağızlar Sevgiden mahrum ne varsa Dilsiz olsunlar Boşlukları alın derim Nefesinizle doldurun boşlukları Yanlışları, yanlışlıklarla Yanlış dediğimiz aslında Karmaşık bir düzende Netlik aramakta Bazen düzelmez ne kadar ü