GALADRİEL’İN AYNASINDA İNSANIN GERÇEĞİ



Güneş daha yeni doğuyordu. Halelerinin dokunuşuyla taşlar parıldıyordu. Okyanusun dalgasıyla taşlara ulaşan sular onları yıkıyor ve güneşe sunuyordu. İşte o vakit Tarcálëilliquendi çıkageldi. Bir ayağını paralel şekilde yere koyarken diğer ayağının üzerine çöktü. Sonra bir eliyle suya dokundu ve su onunla konuşuyordu:

“ Haberlerim var gönül dostum. Kartalların efendisi seni görmeye geliyor.”

Tarcálëilliquendi duyduklarına hem sevinmişti hem de içten içe büyük bir heyecana ve meraka kapılmıştı. Thorondor laf ebeliği için gelmezdi. Gelişinin bir sebebi olmalıydı. Hem de önemli bir sebebi. Tarcálëilliquendi gözlerini denizin ufkuna dikti. Kulakları her zamankinden daha iyi duyuyordu. Tüyleri diken diken oldu. Deniz bir ada, ada da bir gemi misali denizlerin efendisi Ulmo’nun ayakları altında kayıyordu. Ulmo denizden yükseldiği anda Tarcálëilliquendi büyük bir ışıkla doldu. Zira Varda dünyayı aydınlattı aydınlatalı Tarcálëilliquendi daima onun ışığının en büyük taşıyıcısı olmuştu.  Sonrasında denizi, yeri ve göğü titreten bir ses:

“Hissediyor musun? Hissediyorsun biliyorum. Bilinç altının atığına, bilinçdışının gizli dünyasına dokunmadan edemiyorsun.” 

Tarcálëilliquendi, Ulmo’ya baktı. Ne demek istediğini çok iyi anlamıştı. Kafasını aşağı eğdi ve denizin derinliğine baktı. Sonra kafasını kaldırdı ve Ulmo’nun huzurundan ayrıldı. Denizin kenarından yürüyordu. Zira toprak parçası ona yolunda yoldaşlık ediyordu. Bir müddet sonra karanın iç taraflarına doğru yürümeye başladı. Aradan günler geçti ve sonunda karanın ormanlıklarına dek ulaşmıştı. Orman bir müddet sonra yükselmeye başladı ve yükseldikçe Tarcálëilliquendi’nin gücü tükeniyordu. Fakat Manwe’nin rüzgârları onu destekliyor ve zirveye ulaştırıyordu. Zirveye çıktığında tıpkı Manwe’nin rüzgârları gibi Thorondor’un kanatlarının etkisi ile oluşan hava akımı dağı tokatlıyordu. Sonra büyük kartal geldi ve onun yanına kondu. Şimdi dağın başında Tarcálëilliquendi, Thorondor ve bir gölet buluşmuştu. Thorondor konuştu: 
“ Sana ışığın hanımını getirdim. Hem de ruhunun ateşiyle bedenini yakan Feanor’un elmaslarıyla taçlanmış bir şekilde.”

Tam o sırada ışığın hanımı belirdi. Lady Galadriel yavaşça yaklaştı ve göletin yanında durdu. Elinde Aule’nin şekillendirdiği ve Yavanna’nın süslediği bir kadeh vardı. Kadehi havaya kaldırdı ve içinden ışık suya süzüldü. Göletin içerisinde Mandos göründü. Tarcálëilliquendi bir an dehşete düşsede cesaretini topladı ve suya daha içten bir şekilde bakmaya başladı ve iradesinin gözüyle Mandos’u süzdü. Mandos ona seslendi:
“İnsanların yazgısını biliyor musun?” 

Tarcálëilliquendi:
“Belki de bilmem gereken şeyler olsamasaydı daha iyi olurdu her şey. Maalesef! İnsanlar kendilerini kandırıyorlar, ama başkalarını kandırdıklarını sanıyorlar. Sonra, sonra kendilerini küçük yalanlarla inandıkları iyi kişişiklere ve karakterlere sahip olduklarına ikna ediyorlar. Oysa su, toprak, hava ve ateş bana onların gerçeklerini konuşuyor. Onlar adına üzülüyorum.  Zaman zaman beni bile kandırmaya çalışıyorlar fakat ben de onlarda olmayan bir şey var, sadece bazılarının sahip olduğu bir şey. İnsanın yazgısını görebilmenin laneti! Bu lanet bana onların gerçeklerini gösteriyor. Yalanları karşısında susuyorum. Tatlı cümlelerine inanmış gibi yapıyorum fakat gözlerinin arkasındaki hinlikleri, seslerinin arkasındaki bit yeniklerini görebiliyorum.  Orome her gece atıyla rüyamda yol alıyor ve benimle gerçeği konuşmaya geliyor. Onlar bildiğimi bilmeselerde onların başkaları ve en azından benim hakkımdaki düşüncelerini görebiliyorum. Sırıtarak ya da somurtarak söyledikleri yalanlar sadece bana yazgıyı hatırlatıyor. Kendi ruhlarını nasıl mahkum ettiklerini.” 

Mandos:
“ O halde cesaretini yitirmemelisin. Zira daha çok insanın gerçeğini göreceksin ve paradoksal şekilde onların yalanlarını bilmediğin yalanıyla süsleyeceksin. Yine de dikkat etmelisin. Melian kuşağından öğrendiğin bilgelikle kendi kuşağını yaratmalısın ve tıpkı Turgon’un krallığı gibi saklı krallığında hüküm sürmelisin. Dikkat et ne onun gibi yazgının sözlerine sırt çevirenlere güven ne de Thingol gibi yanlış dostlara sırtını daya.”

Böylece Mandos’un silüeti gölden kaybolup gitti. Galadriel, Tarcálëilliquendi’ye baktı ve ona kader ortağı olduklarını hatırlattı:

“Aynı kaderi, aynı ateşi, aynı ışığı ve aynı acıyı paylaşıyoruz. Gerçekle karşılaşmak zordur, onunla yaşamakta… Lakin bir defa gerçeğin taşıyıcısı olduktan sonra yazgıyı görmemezlikten gelemezsin ya da ona sırtını dönemezsin. İki tercihin var ya korkakça görünüşlerin ardına saklanacaksın ve gördüklerini yalanlayıp mağaraya geri döneceksin ya da mücadele edip en azından onurunla, Fingolfin gibi kahramanca öleceksin.”

Tarcálëilliquendi, Galadriel’in gözlerine bakıyordu ve sonra bir anda irkilerek kendine geldi. Kendine geldi ve insanlığı karşısında buldu… 

Not: Tolkien’in dünyasıyla zenginleştirilmiş bir deneme üsluplu hikayedir.

Yazar: Cihat Özkan 

Yorumlar

Popüler Yayınlar

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

"ŞAHANE BİR ŞEY YAŞAMAK"

KÖPEK KATLİAMI BİR ÇÖZÜM MÜDÜR?